Aykut’tan Rastgele #7

51- The Godfather kitabini bitirdim. Super oldu kitabi okumak. Film Serisi tabiki bir saheser fakat kitap’dan da baya bir not aldim. Ilerleyen gunlere aforizma olarak onlari burada ara ara madde olarak paylasmak istiyorum.

52- Philip Roth’dan Everyman romanini okudum. Bu romani nasil mi buldum? Menlo Park’da yeni kesfettigim Feldman’s Books‘da gezinirken. Everyman’i almistim eve koymustum. Bilen bilir sadece “fiction” kitaplarin hard copy’sini aliyorum. Evde kizima ufak bir hikaye, roman ve siir kitapligi kuruyorum yavas yavas. Babam ilerde ne okumus diye belki bakar, ilgisini ceker. Bu kitabi’da aldim ve koydum bir koseye. Sonra canim sikildigi bir vakit bir elime aldim, alis o alis. 2-3 saat’de bitirdim hepsini.

53- Gibi’nin yeni sezonu geldi, izlediklerimin arasinda en cok sevdigim bu sezon’da “Yokluk” oldu.

54- Arap kahvecisinde “Turkish Coffesini” bekleyen bir Amerikali-Cin’li arkadasin okudugu kitap uzerine basladigimiz sohbet sonrasinda basladigim Babel: Or the Necessity of Violence: An Arcane History of the Oxford Translators’ Revolution cok iyi gidiyor. 1830larin Oxford’u, Ingilteresi ve Ingilizlerin dunya hegomanyasini anlamak isterseniz cok iyi bir hikaye. Biraz gercek, biraz kurgu.

55-Kitabin yazari R.F. Kuang odullu, Yale & Cambridge mezunu ailesi ile 4 yasinda Cin’den Texas’a tasinmis bir gurbetci ailenin kizi. Ben normalde boyle yazarlar hic okuma(m)dim. Fakat acayip akici bir dille ve cok farkli bir yazim tarzi var.

56-A Married Woman (1964)– Bu film zamainin cok otesinde bir film. Bir sekilde izlenmesi gerekenler listeme girmisti, yari film yari belgesel gibi.

57-Jean-Luc Godard’in diger filmleride listemde. En guzeli Fransiz filmlerini yazin bir guney fransa ve paris arasinda gecirilen bir seyahat’de bitirip, filmlerin eski ve yeni fransasini yasamak. Ilginc bir proje olur. Belki aynisini baska ulkelerde de yapilir ne dersiniz?

58-Smoke Sauna Sisterhood (2023)- 2023’de kazanmadik odul birakmayan bir Belgesel. Hikayesi ve mesajlari cok derin. Bence yetiskin her kadinin izlemesi gerekiyor. Tabiki erkekler’de izlese super olur.

59- Kayserili meshur Hollywood Film yapicisi ve yonetmeni Elia Kazan’in hayat hikayesi “A Life” son zamanlarda beni bu kadar kendine ceken ve dusunduren bir biyografi olmadi.

60- Amerika, Anadolululuk ve Girisimci olmasi en basta ortaya cikan ilk 3 ortak ozelligimiz.

61- Elia Kazan’in ailesinin Kayseri’den Amerikaya gelme hikayesini anlattigi “America, America (1963)” filmi listemde vakit bulur, bulmaz izlecegim. Bu film icin Elia Kazan kitapta bahsettigi uzere yaklasik 50 kusur yil sonra ilk defa dogdugu Istanbul’a ve babasinin memleketi Kayseriye ziyaret etmis film oncesi.

————-

Gelecek Rastgele’de daha cok Elia Kazan konusacak gibiyiz. Varsa izlediginiz film, kitap ve muzik lutfen yorumlarda paylasmayi unutmayin. (eger bu bulteni email olarak aliyorsaniz yazinin basligina tiklayip, websitesinden yorum birakabilirsiniz)

sevgiler

aykut

Aykut’tan Rastgele #6

41- Tate Modern’e sonunda gittim. Muhtesem bir yer. Sadece burasi icin bile Londra’da yasanir. “Capturing the Moment” sergisi tek kelime ile vurucuydu.

42-Picassolar buyuluyeciydi. Le Marin’i keske evimin bir kosesini suslese:)

43- Le Marin bu arada 2018’de 70 Milyon Dolarla satisina konulurken hasar gormus. Ben hasarli haline de talibim:)

44- Gecen haftaki Londra is seyahatim’de ayni zamanda National Gallery’de ilk defa bu kadar Monet ve Rembrandt gordum. Rembrandt’in 34. yasinda kendini cizdigi portresi bana cok dokundu.

45- Monet’in de Bathers at La Grenouillère ve Snow Scene at Argenteuil ‘de epey vakit harcadim.

46- Dumb Money (2023)– Guzel film. Hepimizin COVID doneminde icinde bulundugu zamanlardaki bol paranin ve RobinHood ile gelen stock sevdasini ele alan bir film. Bende bir 5-10 kagit neden ateslemedim GameStock’a diye dusunmedim degil.

47- Past Lives (2023)– 12-13 yasinda Kore’den ayrilan iki arkadasin 20 yil sonra New York’da bulusmasi. Ozellikle Kore kulturel normlarda Turkiyeye cok benzeyen bir ulke. Acikcasi bu film benzer hikayesinin Turk versiyonu olsa ben izlerim.

48- Selcuk Altun’un tavsiyesi ile daha once de gittigim Daunt Book Store‘a yeniden gittim. Marylebone’da o kadar sik magaza ve cafelerin arasinda cok orijinal bir mekan. Ozellikle kucuk merdivenlerle cikilan ust kati kesinlikle benim favorim.

49- Londra’da yasiyorsaniz ya da ziyaret ediyorsaniz bir yazar soylesine denk gelmelisiniz burada, onumuzdeki gunlerde ki etkinlikler burada

50- Sevgili Osman’in hediyesi olan Godfather’i bu aralar okuyorum. Herkes gibi bende filmleri birkac defa izledim. Fakat kitap cok akici. Tesekkurler yeniden Osmancim.

Aykut’tan Rastgele #5

32- Emily Esfahani Smith’in “Hayatta Mutlu Olmaktan Çok Daha Fazlası Var” adlı TED Konuşmasını dinledim. Hayatın anlamını bulmanın, ya da daha doğrusu anlamlandırmanın mutlu olmaktan daha değerli olduğunu söylüyor. Bence de haklı. Onun da değindiği gibi, hayat seni kabul eden, seni çekip çevreleyen ve senin de onlara yardım ettiğin bir grupla anlam kazanıyor. Benim yazılarım mesela, benim hayatımı daha anlamlı kılıyor. Sizinkiler neler, bir düşünün.

33- Leylak (2021) adlı kısa filmi izledim. Çok dokunaklı. COVID’in Amerika’da yaşayan gurbetçi bir Türk ailesine yaşattıkları. YouTube’dan ücretsiz izleyebilirsiniz. (17 dakika)

34- Elon Musk’ın biyografisini bitirmek üzereyim. İzlenimlerimi ve yorumlarımı X üzerinden paylaştım.

35- Beyti Engin’den Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiiri, sanırım en sevdiğim seslendirilmiş şiirlerden birisi.

36- Uçakta Mahsun Kırmızıgül’ün Prestij Meselesi (2023) filmini izledim. Oğlu Mahmut’un babasını canlandırması çok şahane olmuş. Instagram’dan Mahmut’a film hakkındaki yorumlarımı yazdım, sağ olsun geri dönüş yaparak beğenmeme sevindi.

37- Selçuk Altun’la yüz yüze buluştuk geçen hafta İstanbul’da. Beraber çay içip, kitaplar ve hayat hakkında konuştuk. Sonrasında beni ofisine davet etti ve bana hazırladığı okuma listesini paylaştı. Hayat çok garip. Bir şeyi çok istersen, bir şekilde çekim yasası ya da neyse adı onun seni bir şekilde ulaştırıyor. Ama çok istemek lazım, işin sırrı bu.

38- Uçakta mutlaka oku diye “Bizans Sultanı”nı diye yeniden tembihledi. Bende İngilizcesi olduğunu söylediğimde çıkartıp bir tane Türkçesini verdi ve onu da imzalamayı unutmadı.:)

39- Bizans Sultanı‘nı bitirdim. Şahane bir kurgu. Bizans kültürü, İstanbul’un fethi öncesi ve sonrası için adeta bilgi taşan bir roman.

40- Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One (2023) filmini izledim. Tom Cruise sonunda yaşlanmış, bu filmde çok belli. Dövüş sahneleri çok yapmacık, hikaye zorla gidiyor. Yani uçakta can sıkıntısından izlenecek bir film.

——-

Yorum, fikir ve önerilerinizi (kitap, film, müzik vb) bekliyorum.

Aykut’tan Rastgele #4

31- Ortalama 60-70 film izlemişim bu sene. Genelde Prime Video’dan izliyorum ya da kiraliyorum. Bunların içine uçakta izlediklerimi saymıyorum. Ara sıra Netflix ve sinemada izlediklerim de yok. Gerçi, bu sene sanırım sinemaya sadece Oppenheimer için gittim. Artık sinemaya gitmek neredeyse bitti benim için. Vizyon filmlerinin üzerinden biraz zaman geçip yorumlarına bakıp izliyorum. Ya da eski filmleri izliyorum. Çoğu zaman filmleri genellikle çok alakasız zamanlarda oturup bilgisayarımdan izliyorum.

Gelelim Benim 2023 Top 20 Filmime:

The Last Duel (2021) – Adam Driver’ı seviyor muyum, yoksa gıcık mı oluyorum, bilmiyorum ama Matt Damon’la olan bu filmi 2 defa izledim. Ben Affleck de bu filmde fena değildi.

Leviathan (2014) – Orijinal bir Rus filmi. 2015 Oscar Yabancı Film Kategorisinde aday gösterilmiş.

Anna (2019) – Casus filmlerini seviyorum. Özellikle Rus ve Amerikan çifte ajanlar.

A Million Miles Away (2023) – Gerçek bir hikaye. Meksikalı bir astronotun zorlu NASA’ya girişi ve yolculuğu.

No Country for Old Men (2007) – Bir Javier Bardem hayranı olarak bu filmi ikinci defa izledim ve bu sefer daha dikkatli izledim. Oscarlı bir film.

Inside (2023) – Sanırım beni bu sene en çok etkileyen film bu olabilir. Willem Dafoe müthiş oynamış. Çok iyi bir hikaye. Anlatmayacağım, izleyin.

Stagecoach (1939) – İki Oscarlı bir başyapıt. Bir kitapta ismi geçtiği için izledim.

Allied (2016) – Diğer bir favori oyuncum Brad Pitt’ten bir ajan hikayesi. Marion Cotillard’a Inception’dan sonra hayran olmuştum. Bu filmde de çok iyiydi.

Only God Forgives (2013) – Asya’da Amerikalı ve Avrupalıların başından geçen hikayeler bana çok ilginç geliyor. Ryan Gosling başrolde.

Cool Hand Luke (1967) – Hapishane ve kaçış filmleri de ilgi alanlarıma giriyor. Bu Oscarlı film harika.

Land (2021) – Bu senenin diğer favorilerimden biri. Sarah Dawn Pledge’e House of Cards’ta hayran olmuştum. Kişisel yolculuk temalı filmleri çok rahatlatici buluyorum.

The Fly (1986) – Bu filmin hikayesi çok ilginç. Nejat İşler, bir YouTube kanalında muhabbet esnasında anlatmıştı. İzledim, zamanının güzel bir bilim kurgu filmi.

The Captain (2018) – Nazi ve İkinci Dünya Savaşı temalı bir film. Seviyorsanız kaçırmayın.

Dog Day Afternoon (1975) – Al Pacino’nun nadiren izlemediğim bir filmi. Sonu böyle bitmemeliydi. Gerçek bir hikayeden esinlenilmiş ve Oscarlı.

Triangle of Sadness (2022) – Hikaye çok etkileyici. Sonu çok süprizli. Üç dalda Oscar adayı.

Infinity Pool (2023) – Dünya zenginlerinin cenneti tadında bir bilim kurgu. Para ile ne satın alabilirsiniz?

The Salesman (2016) – Beni derinden etkileyen bir İran filmi.

The Fabelmans (2022) – Spielberg’in hayatını çok yalın ve gerçeğe yakın bir şekilde anlatan, iki Golden Globe kazanmış bir Spielberg filmi.

Listemi Pazar’a yetiştirmeye çalıştım ki hafta sonu bitmeden belki arasından birini seçip güzel zaman geçirirsiniz diye.


Sizden de film yorumlarınızı bekliyorum.

Yorum yapmak için tıklayın.

Aykut’tan Rastgele #3

22- Bu hafta “Botticelli Drawings” sergisine gittim. San Francisco’daki Legion of Honor Müzesi, çoğu insanın bu şehri sevmesinin en önemli sebeplerinden biri. Bir müze bir şehri sevdirebilir mi? Bence evet, sevdirebilir. Botticelli’nin hayatı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sergi videosu, sergiye girmeden önce arkasındaki hikayeyi anlatan yaklaşık 18 dakika süren bir Netflix şaheseri gibiydi. Benim gibi Floransa’yı da görmemiş biri olarak, Botticelli’nin tüm eserleri ile birlikte Floransa’yı görmek ve keşfetmek isteğim oluştu.

23- Ben kısa hikaye çok severim. Özellikle dinlersem daha da mutlu olurum. Burak Askin’in hazırladığı ve seslendirdiği Sesli Kitap Dünyası muazzam bir içeriğe sahip. Story Tel’de bu içeriklerin çoğu yok. (paralı bir üyesi olarak söylüyorum) Neden mi? Sebebi diğer maddede.

24- Anton Çehov’dan “Boğulan Adam”ı dinledim ve kendime gelemedim. Burak Askin ne kadar güzel seslendirmiş, özellikle hikayenin sonunu. Kendisini direkt Instagram’dan buldum ve teşekkür ettim. Sağolsun, cevap attı. Belki bir sohbet yaparız yüz yüze ya da online ilerde kendisi ile. Gelelim, neden bu kadar fazla içerik var YouTube ve Spotify sayfalarında? Çünkü çoğu hikayenin çevirilerini kendileri yapıyormuş (eşi de Felsefe eğitimi almış bir çizer).

25- Selçuk Altun’un iki tane imzalı kitabını (“Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir” ve “Kurşun Lezzeti”) Kaliforniya’da buldum.

Kitabın satıcısının notu: Association copy; inscribed by the author to Serendipity Books owner Peter Howard. Both the store and Howard are featured in the book. ‘To Mr. Peter B. Howard and Serendipity Books with gratitudes.

Serendipity Kitabevi’nin sahibi Peter Howard ölünce tüm değerli kitaplar açık artırma ile satıldı. Geri kalanının büyük bir kısmını da diğer büyük bir ikinci el kitapçısı Eureka Books satın aldı (Eureka‘yı da ziyaret için bir sebep çıktı).

26- Kısa hikaye denemem “Çorbacı’dan:

Nedense hep bir çorbacı arardı gönlü, özellikle çakır keyif geçen gecelerin sonunda. “Ah” derdi, “memleketteki gibi şöyle çorbacılar olsa, geceyi bitirirken içimiz ısınır.”

Devamını okumak isterseniz buradan devam edebilirsiniz (3 sayfa toplam).

Bu arada 5 dakika’da yazdığım bu hikayeyi hemen okuyup, yorum ve düzeltme yapan bu bültenin okuyucusu Akın Ersöz’e çok teşekkür ediyorum.

27- The Quiet American (2002)’i izledim. Bu film Graham Greene‘in meşhur romanından uyarlanmış bir film. 1958 versiyonu da özellikle Vietnam savaşının en hareketli zamanında çekilmiş. Asıl onu izleyip gerçek savaş zamanında ki Vietnam’ı görmek daha mantıklı olurdu. Ama 2002 versiyonu da fena değil. IMDB skoru 7, ben filmlere skor vermeyi sevmiyorum. Güzel bir aşk ve gazetecilik hikayesi.

28- Nobel kazanmış yazarların eserlerinin film uyarlamalarını izlemek gibi bir planım var. Nobel kazanan yazarların filmlerinin tüm listesini bir hayırsever Letterboxd’e koymuş (eksik gibi görünüyor ama iş görür).

29- En kötüsü bir kez haklı çıktım diye hep haklıyım sanmaktır. – José Ángel Valente (1929-2000)

30- Nina Simone’dan Don’t Let Me Be Misunderstood (1964) ile bülteni bitirelim. Ben bu versiyonu hiç duymamıştım. İyi dinlemeler.


Varsa yorum, fikir ve önerileriniz (kitap, film, müzik vb) bu yazının altına bırakabilirsiniz.

Aykut’tan Rastgele #2

Bir dolu gözleri havada

Kuşlar geliyor kuşlar denizi yara yara (Oktay Rifat, Yavuz)

10- Rüzgarda Sallanan Nilüfer (2016) filmini izledim, mükemmel bir film. Neresi mükemmel? Bana çok gerçekçi geldi. Evet, hikaye çok yeni değil. Herkesin yaşadığı, gördüğü karı/koca arası geçim, muhabbet ve arkadaşlık ilişkileri. Ama dediğim gibi çok gerçekçi. Son 10+ yıldır yurtdışında yaşayan birisi olarak, bir Amerikalı arkadaşım modern Türk ailesi nasıl diye sorsa, örnek verebileceğim beş filmden biri arasına koyabilirim bu filmi.

11- Seren Yüce’nin ismini de yeni duydum. Ben dediğim gibi bu bültenle kendimi aslında biraz daha hem Türk sanat ve dünyasına yaklaştırmaya çalışıyorum. Okuyanları da belki biraz Batı, Uzak Doğu kültür ve sanat tarafında ne var ne yok gösterebilirim diye başladım. Diğer filmlerini de izlemeye koyulacağım en kısa zamanda.

12- “Amerika’nın yalnızca üç şehri vardır. New York, San Francisco ve New Orleans. Geri Kalan her yer Cleveland’tır.” – Tennessee Williams (1911-1983)

13- Tennessee Williams’a New York konusunda katılıyorum. San Francisco’da yerini kaybetmek üzere. New Orleans’ı henüz görmedim. Ama hakikaten gerisi Cleveland. (Burada Cleveland köy, kırsal yapacak bir şey yok anlamında)

14- Stefan Zweig’in Kuş Kapanı’nı (1906) dinledim. Spotify’da bir Sesli Öykü Podcast Sayfasında (8 Dakika). İngilizce Adı Hikayenin -The Fowler Snared, Orijinal Almanca İsmi: Sommernovellette. Stefan Zweig okuma deneyimlerim hep zor geçmiştir özellikle Lisede düz yazılarını okumaya çalışmıştım. Yeniden Hikayelerine göz atacağım. Özellikle hikaye ve roman dinlemeyi Türkçe seviyorum. Malesef İngilizce’de dinlerken her şeyi tam olarak anlamamak beni hikayeden uzaklaştırıyor bazen.

15- “Kütüphaneler, müzeler gibi; yaşlılık, hastalık ve ölümden kaçma mekanlarıdır” – Jean Grenier (1898-1971)

16- Bu ayın başında Türkiye’ye giderken baya film izledim. Ama Avatar 2-The Way of Water (2022) beni çok heyecanlandıran film oldu. James Cameron su ile takıntısı olan birisi. The Abyss (1989), Titanic (1997) baya baya James’i su ve okyanus profesörü olacak derecede bilgilendirmiş ve öğretici olmuş.

17- Hatta James Cameron’ın Biyografisinde-The Futurist: The Life and Films of James Cameron(2010) (Turkceye Cevirisini bulamadim) suya olan ilgisi bu şekilde anlatılıyor:

“Su ve onun gizemleri, Cameron’un hayatı boyunca sürekli bir ilgi ve yaratıcı uyarım kaynağı olacaktı – bu onu en zorlu ve kişisel filmi olan The Abyss’i yapmaya ilham verecekti.

The Abyss, Cameron’ın on altı yaşındayken, Jacques Cousteau’nun su altı TV belgesellerine daldığı bir dönemde yazdığı kısa bir hikaye olarak başladı”.

18- Yine aynı kitaptan başka bir alıntı:

2009 yılında Avatar’ı çekerken, aynı zamanda bir mühendislik projesi üzerinde de çalışıyordu; dünyanın okyanuslarındaki en derin nokta olan Mariana Çukuru’na dalabilecek tek kişilik bir küre tasarlıyor ve inşa ediyordu.

Mariana Çukuru’nun 36,000 feet derinliklerine ulaşan son insanlı gemi, 1960 yılında ABD Donanması’na ait Trieste adlı bir bottu. Kimse elli yıldır tekrar denemeyi umursamazken, bu durum Cameron’ı caydırmıyor, aksine onun için yolculuğu daha da cazip hale getiriyor.

19- James Cameron’ın umarım ilerleyen yaşına yenilmeden Avatar 3 (2025) ve Avatar 4 (2029)’u çıkartır ve izleriz.

20- Kim Girişimci? (Kendimden Alıntı)

Aslında yazar, çizer, şarkıcı ya da müzisyen hepsi birer girişimci. Sanatçı olmak, girişmek demek.

21-Beren Saat ile Kıvanç Tatlıtuğ’un başrol oynadığı Netflix yapımı Last Call for Istanbul filmi tabi ki ben de çıkar çıkmaz izledim. Aslında Netflix filmi izlemiyorum uzun zamandır. Ama Türkiye’nin bence son 20-30 yılın en iyi erkek oyuncusu Kıvanç bir şey yaparsa izlerim. (Film’den bahsediyorum, dizi Türk ya da yabancı izleyemiyorum, o kadar vaktim yok) Evlilik, ilişkiler, Türkiye & yurtdışında yaşama, kadın ve erkek rolleri, hayaller ve gelecek konularını işleyen tam bir yeni nesil gençlerin dertlerini toplamış film. Biraz ‘cheesy’ ama güzel vakit geçirirsiniz sonuna kadar dayanabilirseniz.

Bu ikili daha farklı projelerde hatta yan yana ve ayrı ayrı da Avrupa sinemalarında, Hollywood, Bollywood artık neresi gerekiyorsa boy göstersinler. Kıvanç süper oyuncu, ne verirsen oynuyor. Benim favori Kivancim Kelebeğin Rüyası‘ndaki Muzaffer. Beren Saat’i birazcık Atiye ile izlemiştim (The Gift diğer Netflix show’u) yani düz, temiz bir oyunculuğu var. Ama Kıvanç’ın yanında kim oynarsa Kıvanç onu kaldırıyor. Ülkemizin film sektörünün geldiği yer Netflix ile daha da farklı bir yere gidiyor. İlerleyen günlerde Netflix & Türk yapımlarını burada izledikçe paylaşıyor olacağım.


Yazılarımı yorum ve önerilere açmaya karar verdim. Varsa yorum, fikir ve önerileriniz (kitap, film vb) bu yazının altına bırakabilirsiniz (websitesi üzerinden).

Aykut’tan Rastgele #1

Uzun zamandır bir Türkçe bülten çıkartayım diye düşünüyordum.

Daha çok Selçuk Altun’un Kitap İçin köşesinden esinlenmeli bir şey olacak gibi. Selçuk Altun yaklaşık 20 yıldır Cumhuriyet Kitap ile başlayan sonra OT Dergisi ile devam eden Aylık Paylaşımlarına benzer kitap, sanat, hayat üzerine ufak ufak notlar ve paylaşımlar dusunuyorum.

Aynen onun gibi bende rakam vereceğim her maddeye. O her bin maddede bir kitap haline getiriyor. Bakalım benim ki ne hale gelecek.

Ben canım ne zaman isterse o anki durumuma bağlı olarak belki günlük belki haftalık belki de ayda 1 bu bülteni atacağım. Güzel tarafı bültenin de rakamları var, maddelerinde rakamı var. Takibi kolay.

1- Aytuğ Akdoğan’ı geç tanıdım, hatta şöyle söyleyeyim 3-4 günlük bir maceram var. Sağolsun Küçük İskender ile ilgili bir YouTube Kara Deliğine düştükten sonra onla yapılan 8 yıl önceki bir röportajda çok ilgili bir genç gözüme ilişti. Kim bu dedim?

2- Aytuğ Akdoğan’dı sonra gittim bu arkadaşımızı araştırdım 1-2 saat sonra süper bir sohbet buldum Bilal Ayanla. Onun da kim olduğunu bilmiyordum 🙂 Kesinlikle izlemeniz/dinlemeniz gerekiyor Henüz hiç bir kitabına başlamadım ama sipariş verdim.

3-Dinlemediyseniz kesinlikle Pat Metheny tavsiye ederim. İlk olarak ‘And I Love Her’ ile başlayabilirsiniz.

4- Bu aralar bir hobim olsun diye uğraşıyorum. Beni heyecanlandıracak ya da sıkı bir takipçisi haline gelebileceğim bir şey arıyorum. Biraz biraz saatlere ilgim var sanki bu hobby benim hobbyim olacak gibi ama tam emin değilim:) Bu Video Fena değil yeni baslayanlar icin, bakınız.

5- Dedim ya yeni bir hobiye başladım, ve ilginç bir parça olsun istedim bu koleksiyonumda. Görür görmez ‘hikayesine’ ve kutusuna aşık olduğum bir saat buldum. Seiko Bruce Lee. Hemen satın aldım. Hatta bu yazıyı yazarken kolumda 🙂 Acayip bir kutusu ve mesajı var. Fiyat olarak bir Omega, Rolex tabii ki ayarında değil, Benim gibi yeni başlayanlar için güzel bir koleksiyon parçası. Hikayesini öğrenmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

6- Geçen hafta Cuma günü (17 Kasım 2023) Gorgon City Konserine gittik. Ortam güzeldi, Gorgon City’i hiç daha önce ne dinlemiştim, ya da duymuştum.

7- Asıl benim hoşuma Gorgon City öncesi çıkan grup gitti. DRAMA- Evet onları da ilk defa dinledim ve duydum. Bir taşla iki kuş 🙂 Özellikle Solisti Via Rosa gerçek hayatta arkadaşım olsa arada evine gider bir iki şey içip muhabbet etmek isteyeceğim bir enerji verdi bana.

8- Bu aralar uyumadan Geçen ay hem de sadece ölümünden 1 hafta sonra tamamen rastlantı üzerine kitabını aldığım Louise Glück şiirleri okuyorum. Bendeki seri 1962-2012 yılları arasında yazdığı şiirleri barındıran bu kitap

9- Louise Glück Nobel Ödüllü bir Yazar. 2020 Yılında Nobel Aldığında 77 yaşındaydı. En azından ölmeden önce hakkı verilmiş darısı diğer yazarların başına. Bizden Orhan Pamuk dışında bir Nobel Edebiyat ödülü alacak yazar çıkacak mi önümüzdeki 10-50 Yıl içinde göreceğiz hep beraber bu bültenle 🙂

Yorumlarınızı merak ediyorum, Kitap, Müzik, Sanat ve Hayata dair yorumlarınız varsa lütfen paylaşın, beraber öğrenelim.

Selcuk Altun’s Literary Time Capsule: Revisiting ‘Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir’ 15 Years Later

After 15 years, I am once again reading Selcuk Altun’s novel, “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir.” I still vividly remember the day I purchased this book at the Besiktas D&R bookshop. I was drawn to the title, and after reading the book, I was left in awe.

The novel tells the story of a Turkish man who studied in Europe and America but eventually returns to Istanbul, where he falls in love and becomes entangled in a family drama, among other things.

The most intriguing aspect of the book is how the main character shares his appreciation for various books, music, and artists, along with their works. Some notable names include Louise Gülick, Oktay Rifat, Raymond Carver (whom I stumbled upon and fell in love with three years ago), Paul Auster, Martin Amis, Fikret Mualla, Elias Canetti, Berlioz, Konstantin Kavafis, Pat Metheny, Avni Arbas, and William Saroyan (Saroyan was also a delightful discovery for me last year).

The book is brimming with a diverse intellectual life. Fifteen years ago, I remember wishing I could read all the books by the authors mentioned in this book and visit all the museums and places they cherished.

Now, fifteen years later, I find myself holding this book and a few others written by Altun. He has published seven more novels and a couple of collections since his first book, “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir.” His latest books have gained popularity even in the United States and have been translated into more than 20 languages.

Altun is an incredibly intriguing writer. He once promised himself that he would work only until the age of 50 and then devote his time to reading and writing if he could. He had a career in finance and held a high-level management position at one of Turkey’s leading banks.

Once again, I am thrilled to be reading his book and sharing my thoughts with you.

Airplane mode

Today, I grabbed my coffee from the usual spot, but this time I sat down and took out my phone from my pocket. I had an urge to check my emails, Slack, and LinkedIn notifications because I hadn’t checked them in the last 8 minutes during my walk from home to the coffee shop.

I asked myself, “What if I had no internet service in this coffee shop?”

Instead of pondering a world where T-Mobile was out of business, I simply turned on airplane mode for 10 minutes.

The urge to check my phone resurfaced. I did check it, but my apps weren’t working. Before this exercise, I would delete email or social apps, but I’d end up checking them on my browser anyway. Admittedly, the native app experience is much better, but I was content with what I got from the browser too.

However, this time was different. I didn’t delete the apps – I just cut off internet access.

And so, I channeled my urge and dopamine needs into filling my Notes App with random thoughts and ideas.

I began observing my surroundings, pondering what I could note down. I felt like an addict looking for a fix. Those 10 minutes were refreshing.

Don’t delete the apps. An easier hack/trick is just to engage airplane mode for 10 minutes.