85- “Bayılırım şu düzenli dünyaya, Kışı yazı Baharı güzü, Gecesi gündüzü sırayla.” – Melih Cevdet
86- Botero’yu keşfettim yakın zamanda. Tabi ben keşfettiğimde kendisini kaybedeli nerdeyse bir yıl olmuş. Hakikaten kendi tarzı ile var olan Amerika’daki göçmenlerden biri. Kolombiya’dan çıkıp Amerika’ya gelip buradan sıkılıp, Avrupa’da takılıp sonrasında da tüm dünyada fenomen hale gelmiş bir ressam. İlk çıkışı 1959’da Post-Modern Mona Lisa ile olmuştu. Botero diyor ki:
“Kolombiya’da herkes komşusundan, arkadaşından daha iyi bir ressam olmaya çalışıyordu, ben işte dünyadaki herkesten daha iyi olmaya çalışıyordum.”
87- Botero gibi kendine has bir fotoğraf sanatçısı olan Ara Güler’in Uğur Yücel’in gönlünden dinledim. Uğur Yücel diyor ki Ara Güler’in İstanbul resimlerinde bir büyük keder var. Eksik olmasın diyeceğimiz bir insandı diyor Ara abisi için. Bir de kendi hayatında merak ve şüphenin nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Bir göz atın.
88- Agota Kristof’un üçlemesini bitirdim 2 hafta önce. Bu kitabı sanırım herkes Serkan Keskin’in Melikşah ile olan muhabbetinden biliyor. Bana da bir arkadaşım ve bu blogun takipçisi geçen ay söyledi. Ve ilk başta Nilay Örnek’le Serkan Keskin’in podcastini dinlememi sonra da kitabı okumamı istedi. Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk kısmı çok iyiydi, 2. kısmı biraz karışık, 3’üncü kısmın son 20-30 sayfası çok baş döndürücü. Sonradan öğrendiği Fransızca ile yazdığı kitabın İngilizce çevirisi bana çok yalın ve temiz geldi. Yoksa 480 sayfa kurgu kitabı sayfa atlamadan okuyacak biri değilim. Bu sayının sonunda başka bir uzun kitabı da size anlatacağım.
89- Erje Ayden’i keşfettim. Sağ olsun Selçuk Altun’un Kitap İçin serileri birer hazine. Onu etkileyen yazarlar ve kitaplardan parçaları yayınladığı aylık yazıları kitap haline getirdi son 20 yilda. Ben de arada sıkıldıkça Kitap İçin’i karıştırıp yazar, şair ve ressam buluyorum.
90- Erje Ayden ilginç bir karakter. 20’li yaşlarda (1955) Amerika’ya gidip, Amerika’da De Konning, Seymour Krim, Frank O’Hara gibi döneminin ünlü entelektüelleri ile düşüp kalkmış bir Türk yazar. Ailesi Cumhuriyet dönemi yöneticilerinden. Bunalmış, kendini Amerika’ya atmış bir daha da dönmemiş Türkiye’ye. Zamanında kitapları milyonlar basmış Amerika’da. Ben “Confessions of a Nowaday Child” ile başladım Erje Ayden hikayeme. Bir nevi kişisel hayat hikayesini romanlaştırmış. İngilizceyi sonradan öğrenip bu kadar etkili fakat da dertli bir göçmen hikayesi hakikaten beni şiddetli bir şekilde vurdu.
91- Viktor Frankl gençlere sıkıntı lazım diyor, dediği zaman da 1979- O zamanları çok rahat ve gençleri şımarttığını söylüyor. O zamanların gençleri, şimdilerin amcaları, teyzeleri de bu zamanki gençlere aynı şeyi söylüyor. Peki o zamanki gençler mi daha şımarık yoksa şimdikiler mi?
92- Tezer Özlü‘nün “Cold Nights of Childhood” (Turkcesi Çocukluğun Soğuk Geceleri 1980) kitabıyla karşılaştım. (WINNER OF THE 2023 NATIONAL BOOK CRITICS CIRCLE TRANSLATION PRIZE) Müthiş bir kişisel hikaye/roman. Sanırım 70-80’lerin en ilginç yer altı yazarlarından. Çok kısa ömrüne (42) onlarca evlilik, yurtdışı tecrübesi, akıl hastanesi ve çocuk yerleştirmiş.
93- Başka bir 1950 kuşaklarından Türk ressam’ı da Enis Batur’un bir kitabında adı geçmesi sayesinde keşfettim. Avni Arbaş. O da ilginç karakter 30’lu yaşların ortasında Paris’e yerleşip 30 sene kalıp, hayatta tek istediği şey olan resim yapmaya çalışmış. Özellikle Kuvayi Milliye resimleri ile bilinen Avni Arbaş’ın bir resmini koleksiyonuma eklemeyi çok isterdim. Avni Arbaş’la yapılan bir röportajda diyor ki:
“Bedenen Türkiye’den ayrıydım ama zihinsel olarak buradaydım, kitaplar, mecmualar gelip gidiyordu arada. Müthiş bir nostalji vardı bende hasret” diyor.
94-Kendisi gibi de kızı bu sefer 30 yıl Amerika’da kalmış sonra orada bir Kızılderili asıllı bir oyuncu ile evlenmiş, torunu da ilk eşi gibi 35 yaşında kalp krizinden vefat eden oyuncu ve model Derya Arbaş.
95- Hayatımda ilk defa karşılaştığım, hiç duymadığım bir yazarın 600 sayfalık bir kitabını okudum. Hamdi Koç’un “Çıplak ve Yalnızlık” kitabı. Kendi kendime diyorum Aykut ne oldu oğlum yaşlandın mı ne iş? Bu kadar sayfa roman okunur mu?:)
Valla 1-2 aydır sosyal medyayi ve gerekli/gereksiz başka okumalarımı da azaltınca roman’a & şiir’e yer kalıyor. Kitap 10 sene önce çıkmış, hikaye surukleyici son 50 sayfadayim.
95- Film Önerileri
“One Flew Over The Cuckoo’s Nest” (1975)- Tezer Özlü’nün akıl hastanesi sürecinde de izlediği bir film olduğundan listeme aldım. 5 Oscar’lı, Jack Nicholson’ı Jack Nicholson yapan film. Beni özellikle sonu çok etkiledi.
“On the Waterfront” (1954)- Elia Kazan’ın çektiği, Marlon Brando’yu Hollywood sahnesine kazandıran, zamanın iyi filmi- 8 Tane Oscar almış. Tabi şimdi izleyince biraz bazı yerler bayağı kaçıyor.
“Beş Vakit” (2006)- Reha Erdem’in ilk izlediğim filmi. Hikaye bizim, hepimizin hikayesi. Bol ödüllü aynı zamanda.
96- Bu sayıyı bir şekilde hepimizin kulağının aşina olduğu ama kimin eserinin ve eserinin bilmediğim bir parçayı size hediye ediyorum. Dmitri Shostakovich’den – Waltz No. 2