73- “Sen yine de unutma, her kuyu kendi yalnızlığını yaşar, her kuş kendi sesiyle karşılar sabahı.” – Gonca Özmen
74- Hayat sanki biraz Charlie Chaplin’in “Modern Times” hali gibi geldi bana. Her şeyi optimize etmeye çalışıyoruz, sonrasında da kafayı kırıp sistemin içinde kayboluyoruz. 1936’da bile bu film sahnesinde bu kadar optimize hallerin içinde insanlar bu kafalara geldilerse, bizim vay halimize.
75- Tam da bu konulara kafa yorarken, modern filozoflardan Byung-Chul Han’a denk geldim. Kendisi aslen Koreli olup, uzun yıllardır Almanya’da yaşayan bir düşünür. Ondan bir iki tane alıntı yapayım:
“Başarı odaklı toplumda, bireyler kendilerini sürekli olarak geliştirmeye ve optimize etmeye çalışır. Her birey kendi potansiyelinin girişimcisi haline gelir ve kendini bir proje olarak görür.”
“Neoliberal politikalar, bireyin özgürlüğünü ve kendini gerçekleştirme arzusunu sömürerek, onları kendi kendini sömüren bir özneye dönüştürür. Bu politikalar, bireyin özgürlük illüzyonu altında kendini sürekli olarak çalıştırmasına neden olur.”
76- İnce Memed serisine sonunda başladım. İlk kitap inanılmazdı. Kendime çok kızdım, bunca yıl neden bekledim diye.
77- Diğer uzun zamandır beklediğim okumadığım yazar ise Orhan Pamuk. Denemelerim oldu ama hiçbiri beni bir şekilde kucaklayamamıştı. Masumiyet Müzesi’ni dinliyorum.
78- Sonradan sahaf, koleksiyoncular koleksiyonlarını oluştursun diye işe başlayan – Librakons Sahaf’ın kurucusu, ticaret beklentisi olmayan, düşük tempoda ama çok para kazanan Mustafa Ekber diyor ki:
79- İki tane Japon Amerikalı ressamın hikayesini sizle paylaşmak istiyorum. İkisi de Amerika’ya geç yaşlarda gelmiş ve geri dönmemişler. Tadaaki Kuwayama ve Chiura Obata. Bu ay SFMOMA’da tanıştım kendileri ile. Tadaaki’nin çok ilginç eserleri 1960’ların medya ve mesajlarında sergilenirken, Obata’nın uzun süredir devam eden bir sergisi vardı. Haftaya bitecek bu sergiyi bitmeden görmek istedim.
80- Tadaaki Kuwayama, 26 yaşında (1952) gelip, eşiyle New York’ta bir loftta yaklaşık 60 sene boyunca minimalist sanat ve resimle ilgilenmiş. 2023’te 91 yaşında vefat eden bu ilginç ressam, bazen direkt resim malzemesini hiç dokunmadan sergiliyor. İzlediğim röportajında resimlerine neden bir isim vermemesinin sebebini de “resim sadece boya ve görsel değildir, aynı zamanda zihinseldir” diyor.
81-Chiura Obata ise Amerika’ya 18 yaşında (1903) gelip Yosemite Park ve Kaliforniya’ya aşık olmuş. 1920’ye kadar kalıp sonra Japonya’ya dönüp tekrar dayanamayarak geri gelmiş. UC Berkeley’de 1942 yılına kadar hocalık yapmış. Hikayenin acı tarafı, Amerika’da 2. Dünya Savaşı’nda Japon-Amerikalılara yapılan haksızlıktan nasibini almış. 1942-1945 yılları arasında toplama kamplarında sürgün hayatı yaşamış. Burada boş durmamış, halen resim dersi ve kurslarına devam etmiş.
82-Bu iki Japon hikayesi, bana ilginç uzun zamandır aklımda olan Amerika’ya geç yaşlarda gelmiş sanatçıları, ressamları, yazarları bir “immigrant story” olarak toplamak ve sergilemek isteğimi tetikledi. Ne zaman özellikle 20’li yaşlarda Amerika’ya gelmiş ve bir şeyler başarmış birisi görsem, acayip kendime yakın hissediyorum. Bu özellikle sanat dalında olunca daha da hoşuma gidiyor. Girişimcilik konusu biraz daha toleransı yüksek bir konu Amerika’da. Bir şirket kurup para kazanmak, görece başka bir dilde bir resim, müzik ya da kitap yazmaktan daha kolay.
83- Müzik ve resim gerçi daha da evrensel. En zoru ve en az gördüğümüz zaten kitap, özellikle hikaye, roman ve şiir yazmak. Çok fazla örneği maalesef yok. En meşhuru Vladimir Nabokov, o da geldiğinde zaten çok önemli bir yazarmış. Rusça yazmayı bırakmış Amerika’ya geldiğinde (1940), 41 yaşında.
84- John was trying to contact Aliens (2020) acayip bir hikaye. Ben bu şekilde kısa belgeselleri çok seviyorum. Netflix’te uzun zamandır böyle ilginç bir şeye denk gelmemiştim.
ilk cümleyi okuyunca, okuduğum başka bir cümleyi getirdi zihnimden: “Yaşam yolculuğu tek kişilik bir hikaye. Tüm insan kesişimleri aslında yalnız olmadığımızı yaratan bir illüzyon.”
– Bu yaz tatilde, Byung-Chul Han Palyatif Toplum okudum, aşırı etkilendim ve çok beğenince, külliyatını aldım, sindirerek gitmek gerek. Engin Geçtan’ın herhangi bir kitabını okudun mu? biraz daldan dala olacak ama (tıpkı, yazar kitabını yayımladıktan sonra o artık okuyucunundur derler ya; yazar-okuyucu arasındaki dünyaya tahmin edemeyeceğimiz sayıda katman olmasıyla ilgili, yazdıklarının yaptığı çağrışımlardan) Medyascope kanalında Eksik Olan programı da uzun zamandır içerik olarak oldukça kaliteli ilerliyor.
Hepsine dikkatlice bakicam, listeme ekledim Gokhan. Cok mutlu oldum ayni zamanda ayni seyleri okumus olmaktan.