Aykut’tan Rastgele #2

Bir dolu gözleri havada

Kuşlar geliyor kuşlar denizi yara yara (Oktay Rifat, Yavuz)

10- Rüzgarda Sallanan Nilüfer (2016) filmini izledim, mükemmel bir film. Neresi mükemmel? Bana çok gerçekçi geldi. Evet, hikaye çok yeni değil. Herkesin yaşadığı, gördüğü karı/koca arası geçim, muhabbet ve arkadaşlık ilişkileri. Ama dediğim gibi çok gerçekçi. Son 10+ yıldır yurtdışında yaşayan birisi olarak, bir Amerikalı arkadaşım modern Türk ailesi nasıl diye sorsa, örnek verebileceğim beş filmden biri arasına koyabilirim bu filmi.

11- Seren Yüce’nin ismini de yeni duydum. Ben dediğim gibi bu bültenle kendimi aslında biraz daha hem Türk sanat ve dünyasına yaklaştırmaya çalışıyorum. Okuyanları da belki biraz Batı, Uzak Doğu kültür ve sanat tarafında ne var ne yok gösterebilirim diye başladım. Diğer filmlerini de izlemeye koyulacağım en kısa zamanda.

12- “Amerika’nın yalnızca üç şehri vardır. New York, San Francisco ve New Orleans. Geri Kalan her yer Cleveland’tır.” – Tennessee Williams (1911-1983)

13- Tennessee Williams’a New York konusunda katılıyorum. San Francisco’da yerini kaybetmek üzere. New Orleans’ı henüz görmedim. Ama hakikaten gerisi Cleveland. (Burada Cleveland köy, kırsal yapacak bir şey yok anlamında)

14- Stefan Zweig’in Kuş Kapanı’nı (1906) dinledim. Spotify’da bir Sesli Öykü Podcast Sayfasında (8 Dakika). İngilizce Adı Hikayenin -The Fowler Snared, Orijinal Almanca İsmi: Sommernovellette. Stefan Zweig okuma deneyimlerim hep zor geçmiştir özellikle Lisede düz yazılarını okumaya çalışmıştım. Yeniden Hikayelerine göz atacağım. Özellikle hikaye ve roman dinlemeyi Türkçe seviyorum. Malesef İngilizce’de dinlerken her şeyi tam olarak anlamamak beni hikayeden uzaklaştırıyor bazen.

15- “Kütüphaneler, müzeler gibi; yaşlılık, hastalık ve ölümden kaçma mekanlarıdır” – Jean Grenier (1898-1971)

16- Bu ayın başında Türkiye’ye giderken baya film izledim. Ama Avatar 2-The Way of Water (2022) beni çok heyecanlandıran film oldu. James Cameron su ile takıntısı olan birisi. The Abyss (1989), Titanic (1997) baya baya James’i su ve okyanus profesörü olacak derecede bilgilendirmiş ve öğretici olmuş.

17- Hatta James Cameron’ın Biyografisinde-The Futurist: The Life and Films of James Cameron(2010) (Turkceye Cevirisini bulamadim) suya olan ilgisi bu şekilde anlatılıyor:

“Su ve onun gizemleri, Cameron’un hayatı boyunca sürekli bir ilgi ve yaratıcı uyarım kaynağı olacaktı – bu onu en zorlu ve kişisel filmi olan The Abyss’i yapmaya ilham verecekti.

The Abyss, Cameron’ın on altı yaşındayken, Jacques Cousteau’nun su altı TV belgesellerine daldığı bir dönemde yazdığı kısa bir hikaye olarak başladı”.

18- Yine aynı kitaptan başka bir alıntı:

2009 yılında Avatar’ı çekerken, aynı zamanda bir mühendislik projesi üzerinde de çalışıyordu; dünyanın okyanuslarındaki en derin nokta olan Mariana Çukuru’na dalabilecek tek kişilik bir küre tasarlıyor ve inşa ediyordu.

Mariana Çukuru’nun 36,000 feet derinliklerine ulaşan son insanlı gemi, 1960 yılında ABD Donanması’na ait Trieste adlı bir bottu. Kimse elli yıldır tekrar denemeyi umursamazken, bu durum Cameron’ı caydırmıyor, aksine onun için yolculuğu daha da cazip hale getiriyor.

19- James Cameron’ın umarım ilerleyen yaşına yenilmeden Avatar 3 (2025) ve Avatar 4 (2029)’u çıkartır ve izleriz.

20- Kim Girişimci? (Kendimden Alıntı)

Aslında yazar, çizer, şarkıcı ya da müzisyen hepsi birer girişimci. Sanatçı olmak, girişmek demek.

21-Beren Saat ile Kıvanç Tatlıtuğ’un başrol oynadığı Netflix yapımı Last Call for Istanbul filmi tabi ki ben de çıkar çıkmaz izledim. Aslında Netflix filmi izlemiyorum uzun zamandır. Ama Türkiye’nin bence son 20-30 yılın en iyi erkek oyuncusu Kıvanç bir şey yaparsa izlerim. (Film’den bahsediyorum, dizi Türk ya da yabancı izleyemiyorum, o kadar vaktim yok) Evlilik, ilişkiler, Türkiye & yurtdışında yaşama, kadın ve erkek rolleri, hayaller ve gelecek konularını işleyen tam bir yeni nesil gençlerin dertlerini toplamış film. Biraz ‘cheesy’ ama güzel vakit geçirirsiniz sonuna kadar dayanabilirseniz.

Bu ikili daha farklı projelerde hatta yan yana ve ayrı ayrı da Avrupa sinemalarında, Hollywood, Bollywood artık neresi gerekiyorsa boy göstersinler. Kıvanç süper oyuncu, ne verirsen oynuyor. Benim favori Kivancim Kelebeğin Rüyası‘ndaki Muzaffer. Beren Saat’i birazcık Atiye ile izlemiştim (The Gift diğer Netflix show’u) yani düz, temiz bir oyunculuğu var. Ama Kıvanç’ın yanında kim oynarsa Kıvanç onu kaldırıyor. Ülkemizin film sektörünün geldiği yer Netflix ile daha da farklı bir yere gidiyor. İlerleyen günlerde Netflix & Türk yapımlarını burada izledikçe paylaşıyor olacağım.


Yazılarımı yorum ve önerilere açmaya karar verdim. Varsa yorum, fikir ve önerileriniz (kitap, film vb) bu yazının altına bırakabilirsiniz (websitesi üzerinden).

Aykut’tan Rastgele #1

Uzun zamandır bir Türkçe bülten çıkartayım diye düşünüyordum.

Daha çok Selçuk Altun’un Kitap İçin köşesinden esinlenmeli bir şey olacak gibi. Selçuk Altun yaklaşık 20 yıldır Cumhuriyet Kitap ile başlayan sonra OT Dergisi ile devam eden Aylık Paylaşımlarına benzer kitap, sanat, hayat üzerine ufak ufak notlar ve paylaşımlar dusunuyorum.

Aynen onun gibi bende rakam vereceğim her maddeye. O her bin maddede bir kitap haline getiriyor. Bakalım benim ki ne hale gelecek.

Ben canım ne zaman isterse o anki durumuma bağlı olarak belki günlük belki haftalık belki de ayda 1 bu bülteni atacağım. Güzel tarafı bültenin de rakamları var, maddelerinde rakamı var. Takibi kolay.

1- Aytuğ Akdoğan’ı geç tanıdım, hatta şöyle söyleyeyim 3-4 günlük bir maceram var. Sağolsun Küçük İskender ile ilgili bir YouTube Kara Deliğine düştükten sonra onla yapılan 8 yıl önceki bir röportajda çok ilgili bir genç gözüme ilişti. Kim bu dedim?

2- Aytuğ Akdoğan’dı sonra gittim bu arkadaşımızı araştırdım 1-2 saat sonra süper bir sohbet buldum Bilal Ayanla. Onun da kim olduğunu bilmiyordum 🙂 Kesinlikle izlemeniz/dinlemeniz gerekiyor Henüz hiç bir kitabına başlamadım ama sipariş verdim.

3-Dinlemediyseniz kesinlikle Pat Metheny tavsiye ederim. İlk olarak ‘And I Love Her’ ile başlayabilirsiniz.

4- Bu aralar bir hobim olsun diye uğraşıyorum. Beni heyecanlandıracak ya da sıkı bir takipçisi haline gelebileceğim bir şey arıyorum. Biraz biraz saatlere ilgim var sanki bu hobby benim hobbyim olacak gibi ama tam emin değilim:) Bu Video Fena değil yeni baslayanlar icin, bakınız.

5- Dedim ya yeni bir hobiye başladım, ve ilginç bir parça olsun istedim bu koleksiyonumda. Görür görmez ‘hikayesine’ ve kutusuna aşık olduğum bir saat buldum. Seiko Bruce Lee. Hemen satın aldım. Hatta bu yazıyı yazarken kolumda 🙂 Acayip bir kutusu ve mesajı var. Fiyat olarak bir Omega, Rolex tabii ki ayarında değil, Benim gibi yeni başlayanlar için güzel bir koleksiyon parçası. Hikayesini öğrenmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

6- Geçen hafta Cuma günü (17 Kasım 2023) Gorgon City Konserine gittik. Ortam güzeldi, Gorgon City’i hiç daha önce ne dinlemiştim, ya da duymuştum.

7- Asıl benim hoşuma Gorgon City öncesi çıkan grup gitti. DRAMA- Evet onları da ilk defa dinledim ve duydum. Bir taşla iki kuş 🙂 Özellikle Solisti Via Rosa gerçek hayatta arkadaşım olsa arada evine gider bir iki şey içip muhabbet etmek isteyeceğim bir enerji verdi bana.

8- Bu aralar uyumadan Geçen ay hem de sadece ölümünden 1 hafta sonra tamamen rastlantı üzerine kitabını aldığım Louise Glück şiirleri okuyorum. Bendeki seri 1962-2012 yılları arasında yazdığı şiirleri barındıran bu kitap

9- Louise Glück Nobel Ödüllü bir Yazar. 2020 Yılında Nobel Aldığında 77 yaşındaydı. En azından ölmeden önce hakkı verilmiş darısı diğer yazarların başına. Bizden Orhan Pamuk dışında bir Nobel Edebiyat ödülü alacak yazar çıkacak mi önümüzdeki 10-50 Yıl içinde göreceğiz hep beraber bu bültenle 🙂

Selcuk Altun’s Literary Time Capsule: Revisiting ‘Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir’ 15 Years Later

After 15 years, I am once again reading Selcuk Altun’s novel, “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir.” I still vividly remember the day I purchased this book at the Besiktas D&R bookshop. I was drawn to the title, and after reading the book, I was left in awe.

The novel tells the story of a Turkish man who studied in Europe and America but eventually returns to Istanbul, where he falls in love and becomes entangled in a family drama, among other things.

The most intriguing aspect of the book is how the main character shares his appreciation for various books, music, and artists, along with their works. Some notable names include Louise Gülick, Oktay Rifat, Raymond Carver (whom I stumbled upon and fell in love with three years ago), Paul Auster, Martin Amis, Fikret Mualla, Elias Canetti, Berlioz, Konstantin Kavafis, Pat Metheny, Avni Arbas, and William Saroyan (Saroyan was also a delightful discovery for me last year).

The book is brimming with a diverse intellectual life. Fifteen years ago, I remember wishing I could read all the books by the authors mentioned in this book and visit all the museums and places they cherished.

Now, fifteen years later, I find myself holding this book and a few others written by Altun. He has published seven more novels and a couple of collections since his first book, “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir.” His latest books have gained popularity even in the United States and have been translated into more than 20 languages.

Altun is an incredibly intriguing writer. He once promised himself that he would work only until the age of 50 and then devote his time to reading and writing if he could. He had a career in finance and held a high-level management position at one of Turkey’s leading banks.

Once again, I am thrilled to be reading his book and sharing my thoughts with you.

Airplane mode

Today, I grabbed my coffee from the usual spot, but this time I sat down and took out my phone from my pocket. I had an urge to check my emails, Slack, and LinkedIn notifications because I hadn’t checked them in the last 8 minutes during my walk from home to the coffee shop.

I asked myself, “What if I had no internet service in this coffee shop?”

Instead of pondering a world where T-Mobile was out of business, I simply turned on airplane mode for 10 minutes.

The urge to check my phone resurfaced. I did check it, but my apps weren’t working. Before this exercise, I would delete email or social apps, but I’d end up checking them on my browser anyway. Admittedly, the native app experience is much better, but I was content with what I got from the browser too.

However, this time was different. I didn’t delete the apps – I just cut off internet access.

And so, I channeled my urge and dopamine needs into filling my Notes App with random thoughts and ideas.

I began observing my surroundings, pondering what I could note down. I felt like an addict looking for a fix. Those 10 minutes were refreshing.

Don’t delete the apps. An easier hack/trick is just to engage airplane mode for 10 minutes.

Soup Bases & Startups: A Recipe for Sustainable Success

My last post was about making a dish; this one is about soup 🙂 Don’t worry, guys, I’m not planning to open a restaurant, at least for now.

I recently experienced the concept of “malatang,” which is technically a hot pot. Instead of receiving a hot soup base in front of you where you cook and dip your meat or veggies, you pick whichever soup base you want. Everything is the same price; they only charge you based on the weight of the ingredients. They cook it for you and bring it to your table. All you need to do is choose your soup base, whether it’s original (beef-based), mushroom, or tomato-based.

Rather than being just another soup/ramen place, they’ve done something different, and I love the taste. I’ve already shared it with my close circle. I’ve become their ambassador, at least for now. I’ll be trying it again this week and can’t wait to go back.

Recently, I’ve been observing and trying to understand how restaurants and other small businesses operate. Technically, not many have VC funding (although some do, but in most cases, it doesn’t go well-I’ll write about this more detailed later). You’re expected to turn a profit on your investment within six months. If you don’t, you’re likely doing something wrong. (My father-in-law has been a restaurateur for almost 35+ years, and that’s his benchmark.)

I believe that, given the current market situation, every startup should operate like a restaurant that wants to survive, thrive, and grow. It all boils down to cash flow. Startups need to monitor their expenses closely. If they aren’t seeing a positive return on investment, they should cut those costs and address the underlying issues if they hope to survive.

Perfect Dish

As a founder, your job is to define the goals and help the team understand what they need to do to achieve those objectives. At least until you have enough senior team members, you need to ensure they are delivering the right quality of work.

It’s similar to being a chef-owner at a restaurant. You’ve established the name, crafted your food, and the place is popular. So, what’s next? You can’t just sit back and let them follow your recipe without ensuring they’re doing it correctly. You must constantly sample their dishes to ensure consistency, not just in taste, but also in presentation, temperature, side dishes, and more.

Emre Sokullu & Grou.ps, Turkish Web2.0 Startup Scene and My early “Startup” Story

I recently completed Emre Sokullu’s “Grou.ps Silicon Valley Story” and his mini-biography.

Emre was a role model for me when I embarked on my entrepreneurial journey in Ankara, Bilkent in 2008-9. At that time, everyone was building Web 2.0 projects. We launched Marro.ws, a social networking site for intellectuals. Essentially, based on your book and website highlights, we aimed to connect you with like-minded individuals. Back then, I was extremely curious, reading voraciously and eager to share my insights, instead of sharing this individually do it together.

Emre’s story often featured on Webrazzi, which was, and perhaps still is, Turkey’s TechCrunch. We aspired to be like Emre. We aimed to secure an angel round of funding from Turkey and had a burning desire to relocate to San Francisco. Despite being named Webrazzi’s Startup and Entrepreneurs of the Year in 2009, we faced challenges. We couldn’t raise the angel round. While I continued my college studying International Relations, my co-founder took up another job, leading us to shutter the project.

However, my Silicon Valley journey didn’t end there. Two days after college gradudation, I came to San Francisco without knowing anyone and no plan. Just wanted to pursue my Silicon Valley dream. The rest, as they say, is history.

I believe I met Emre once or twice in the Bay Area after launching MobileAction, likely after our seed round. My initial impression of him, around 2015-16, was that he was a reserved and kind individual.

After spending a mere 2-3 hours reading his book, I realized Emre’s Grou.ps story was genuinely unique. He lived alone in San Francisco, often with little money, constantly striving to make ends meet, navigating the challenges of finding the right investors, managing a complex board structure, and pivoting the product several times. Despite all this, profitability remained elusive, a challenge many faced in that era when very few were focused on monetization.

Emre’s 14-15 years with Grou.ps were filled with both family and business dramas. As someone who appreciates biographies and learning from others’ mistakes, this book deeply resonated with me. Especially since, after Emre, I’m among the first wave of Turkish entrepreneurs in Silicon Valley. After reading about his struggles, I count myself fortunate. From the outset with MobileAction, I was generating revenue, initially establishing it as an agency, then raising an angel/seed round to transition it to a product company. Since then, we’ve attempted to raise funds, but I’m content we haven’t. My co-founder, Yekta, and I continue to run the company, always prioritizing the best interests of our angel investors and ourselves.

Do check out Emre’s book and consider purchasing it. I read the English version on Kindle, but it’s also available in Turkish.

Founder Friends-5

Founder friends, don’t accept average results or people. Your company might not mean the same to others as it does to you.

But don’t be satisfied with just okay results. Keep moving forward, find a way to keep going. Remember, your company is really a reflection of you.

Knowledge Machine

I can’t understand why people don’t learn something new every day. There are so many interesting things to discover and learn. For example:

Whenever I eat packaged food, I check where it comes from, visit the company’s website, and learn about the company and its sources. I also read their Wikipedia page and the stories of their founders.

If you adopt the same approach to everything, you’ll become a knowledge machine.

Still, I can’t understand why more people aren’t doing this.